Dio, 1942'de Portsmooth, New Hamshire'da doğdu, New York'ta büyüdü. Yankees'de oynamayı rock müzisyeni olmaya tercih edeceğini söyleyen vokalist, kariyerine Vegas Kings isimli yerel bir grupla başladı.1975'te Rainbow'a katılmasıyla kariyeri dikey bir ivmeyle çıkış yapmaya başladı. Ritchie Blackmore'un Deep Purple'dan ayrılmasıyla grubun neredeyse geri kalanını Rainbow'a kattı. Elf diye bilinen Electric Elves grubuyla da beraber çalışmalarda bulundu. 1979'ta Ozzy Osbourne gruptan ayrılıktan sonra Black Sabbath grubuna geçen Dio'nun, yaptığı ilk albüm "Heaven and Hell" bir milyon kopyadan fazla sattı. 1981'de "Mob Rules" albümünün çıkışından bir süre sonra Dio grubunu kurmak üzere Black Sabbath'a veda etti.90'larda kısa süreliğine de olsa Black Sabbath'a geri döndü, daha sonra da Heaven and Hell'i kurdu. Dio, "Heaven and Hell" gibi belleklere kazınan şarkılarının çoğunda iyi ile kötünün arasındaki mücadeleyi anlatır. "Neon Knights" "Killing The Dragon" ve "Stargazer" şarkılarındaki gibi ortaçağ betimlemesi yaptığı eserleri de mevcut.
17 Mayıs 2010 Pazartesi
R.I.P Ronnie Dio
Gönderen Güray zaman: 15:02 0 yorum
Etiketler: ronnie dio
27 Şubat 2010 Cumartesi
Eyyvah Eyvah
Başrollerini Ata Demirer ve Demet Akbağ’ın paylaştığı BKM Prodüksiyonun yeni filmi Eyyvah Eyvah’ın blogger özel gösterimindeydim.Öncelikle izlenilen pr stratejisi çok başarılı.Hollywood sinema endüstrisi dünyanın lokomotifi olurken iyi yapımların yanısıra bunu çok iyi pazarlamasıyla bu noktaya geldi ve artık milyon dolarlar değil milyar dolarlarla ölçülüyor hasılatları.Ülkemizde de uzun yıllardır yapılması gereken bu tarz stratejiler ne kadar geç kalınsada yavaş yavaş uygulanmaya başlanılıyor.Son dönem vizyon yarışında yerli filmlerin yabancı yapımları geride bırakmasıyla yerli yapımcılar bu pastadan pay kapmak için pr ajanslarına hücüm ediyor.Mesela Fatih Akın son filmi Soul Kitchen’ın Türkiye’de tanıtımını yaparken en son bir yemek programında üstlerinde Soul Kitchen mutfak önlükleri ile gördüm ki heralde bu tanıtımda son noktadır.Pazarlama ve sanat her ne kadar iki zıt kutupmuş gibi gözükse de sinema endüstrisi yaratmak istiyorsak bunun kombinasyonunu iyi yapmalıyız…
Filme gelicek olursak senaryosunu Ata Demirer’in yazdığı yönetmenliğini Hakan Algül’ün üstlendiği projede BKM’den tanıdığımız birçok oyuncu yer alıyor.İçlerinden Demet Akbağ ki, her geçen gün varolan başarıları ile yetinemeyip sürekli üstüne koyarak ilerleyen ender oyunculardan biri ve bu rol için kesinlikle biçilmiş kaftan.Ata Demirer’in Hüseyin Badem adlı klarnetçiyi canlandırdığı filmde Demet Akbağ da Firuzan adlı pavyon şarkıcısını canlandırıyor.Konusu; Hüseyin Çanakkale’nin Geyikli ilçesinde düğünlerde klarnet çalarak kendi hayatını yaşayan komik ama bir o kadar da duygusal biridir.Ninesi ve dedesi ile birlikte yaşayan Hüseyin bir gün sandıkta öldü denilen babasına dair fotoğraf ve mektupları bulur.Aslında ölmediğini, annesinin babasından kaçtığını öğrenir ve babasını bulmak için İstanbul’a gelir.Tabi belayı her daim çeken bir kişiliği olduğundan İstanbul’da da boş durmaz ve türlü maceralara atılır.
Öncelikle vizyondaki bazı benzerlerinin aksine yapmış olmak için yapılmıştan uzak son derece samimi ve eğlenceli bir film.Ata Demirer’in stand-up gösterilerinde çok sık kullandığı trakya şiveli insanların hikayesi bu.Tabi başrolde karakterlerden çok trakya şivesi var.Ülkemizde bunu kullanmak en kolay yol ve başarı için bir o kadar da riskli.Ege veya Trakya şivesinin yıllardır komedi unsuru olarak sunulması bir noktadan sonra onu karikatürleşmesine neden oldu.Hal böyle olunca güldürmek için en kolay yol buymuş gibi gözüktü.Amabu filmde Ata Demirer bunun ayarını çok iyi yapıyor.Başarılı oyunculuklar sayesinde konuştukları şive kimsenin ağzında emanetmiş gibi durmuyor.Filmin de en büyük artısı bu.BKM gibi çok iyi oyuncuların yer aldığı bir ekipten de bu beklenirdi.Tabi filmin artıları bununla sınırlı.Zira çok iddialı bir hikayesi olmadığından tamamen samimi bir komediye bürünmüş durumda.Bu noktadan sonra filmden zevk almak kişiye kalmış bir durum.Yani gülmüşseniz iyi,gülmemişseniz kötü,ortası yok…
Gönderen Güray zaman: 05:28 0 yorum
Etiketler: ata demirer, bkm, demet akbağ, eyyvah eyvah
26 Şubat 2010 Cuma
May The Force With You
Tribün sanatının nadide örneklerinden birisi dün akşam Kadıköy’de sergilendi. Tamamı el emeği göz nuru sopalı pankartları ve dev “MAY THE FORCE BE WITH YOU” pankartını canlı canlı izleyenler gerçekten çok şanslıydı…
25 Şubat Fenerbahçe - Lille Olympique Sporting Club maçında, Grup CK - 1907 Unifeb – Vamos Bien grupları tarafından 4 günde 4400 metrekare kumaş, 200 kilo boya ve ortalama 100 insan gücüyle gerçekleşen organizasyon okul tarafı tribünü üst tarafında sergilenmiştir. Üst tarafta 1500 tane sopalı pankart vardır. Set pankartının uzunluğu 80 metre, eni 4.5 metredir. Sergilendiği sırada stadyumda star wars jenerik müziği kullanılmıştır.
Gönderen Güray zaman: 17:47 0 yorum
Etiketler: fenerbahçe, may the force be with you
3 Şubat 2010 Çarşamba
Cinnet Modern
bir kırlangıcın kanı var ön camımızda
sanayi devrimi çünkü kuşların ölümüdür
picasso ve prezervatif işte tam da bu anda
bu anda bir kız ağzına bir cinneti almaktadır
cinnet modern
bizi zihnin müstemlekesi kılan
cinnet modern
bizi gümüş kaşıklardan alıkoyan
kalan yalnızlık vardır artık akşamlardan
televizyon yalnızlığı, renk yalnızlığı, insan
şiir çekilmektedir köhnemiş rüyalarımızdan
geveze ve umutsuz, şizofren ve unutkan
cinnet modern
kır kahvelerinde hafta sonu romantizmi
cinnet modern
birdenbire bir köprünün tastamam hayali
bir kadın bir çocuğu kucaklayacakken kurcalamıştır
acı doludur o devlet sarısı zevksiz koltuk
dönülmez dünyaya vakit hayli olmuştur
dönülmez, şuramıza gelip oturmuştur yoksulluk
cinnet modern
gloria jeanste sumatra bilmem ne kahvesi
cinnet modern
abdullah gülün ülkemize cumhurbaşkanı seçilmesi
aynalı sözler bulup biçimsel denemelere girişip politikayı keşfedip ruhlarımızı yağmalamak isteyenler için tekmil verip / kıymetli katkılarımız için cep saati tazminat plaket öpücük alıp / birikmiş paramızla bir nokta otuz dokuzla on yıl vadeyle / vadesi dolmuş insanlığın mezarına işeyen o amerikalı pis herifin adını sapıklık gibi / sapkınlık gibi rafizilik gibi çift elle çift bıçakla çiftle çubukla toprakla irtibat halinde / ayakkabılarını çıkarıp ellerine alıp ayaklarını toprağa basıp / beşiktaşı semt takımı olduğu için severken kapitalizmi yeniden icat edip / allen abi papa olsana diye bağırınca sanki kazanda bir ayaklanma bastırılıyor / kazan türkleri diye birileri var kaplanlı belgeselden hemen sonra çıktı televizyonda çıktı / televizyona baykal da çıktı inanamazsın lafın sözün belini kırıyor / sokakları bar adlarıyla tanıyan yaşı geçkin kızların mutlu evlilik hayalleri bir kez daha eczaneye / eczanelerde ağrı kesici var bepanten var işe yarar nesneler solgun kimesneler var ihraç fazlası gibi hissediyorum kendimi / cypralex iyi geliyor donuk mat kimsesiz bir cihangir sokağında / zaten o garson çocuk da ayrılmış o kafeden doluşalım kafelere sevişelim ama üremeyelim dikkat edelim aile planmasına kardelenler kampanyasına destek verelim modernleşelim adamın canını sıkmayalım hırtlık yapmayalım değil mi eren safi / türk şiirine teknik bir arıza nedeniyle ara verelim suyun akarını bulalım etliye sütlüye karışmayalım senede iki takım elbise ramazanda erzak alalım / patronla yemeğe çıkalım patronu kafaya alalım şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunu coşkuyla kutlayalım / şehrimiz kurtulsun kuran da okuyalım ama ardından yürüyelim o mezara anı defterlerini dolduralım gayrı safi milli hasılamızı / özallı yıllar tabii çok önemli yıllardı entegrasyon kelimesi amma ritmik ejekülasyon gibi / akar gider durmaz gider sokaklarda liseli kızların aman allah bacakları süt ve bal / bal işine girelim kaçkarlardan bir arkadaş bal yollasın biz istanbulda doğal beslenme meraklısı aptallara satalım / selahattin yusufla unisex tişört tasarımı işine de girebilirim her an / her an hatırı sayılır bir cinnet geçirip ot yok mu lan taş yok mu hadi kitabınız yok ulan allahınız da yok mu diye nara atarak / sonunda paşa olan semtlere iki oda bir salonlara sabahlamalara sarayın tavuklu çorbasına kadir abimizin lan saray / padişahlık geri gelsin yıkalım cumhuriyetin değerlerini kurumlarını kurumsal olalım / iletişim müdürlüğü ihdas edelim insan hakları şefliği insan hakkını alabilir mi bu dünyadan test edelim / iş başvurusu formu dolduralım kravat takalım siyah takım elbiseyi indirim var daniel hechterdan alalım / hasta olalım kusalım tiksinelim bıyıklılardan bıyıklılar tehlike arz etsin terörist olsun bıyıklılar hasta olalım kusalım tiksinelim bıyıklılar
cinnet modern
usul usul şehre bir dalgakıran çekiliyor
cinnet modern
insan yazdıkça sanki daha da sakinleşiyor
İSMAİL KILIÇARSLAN
Cennete selamlar olsun…Lhasa De Sela’dan Rising
Gönderen Güray zaman: 06:45 0 yorum
Etiketler: lhasa de sela, rising
13 Ocak 2010 Çarşamba
I’m with COCO
Conan O’Brien yayın saatinin değiştirilmesi ile ilgili kanalına tarihi ayar vermiş.İnternette ki destekçileri de boş durmamış.Açık mektubundan son sözleri
“Have a great day and, for the record, I am truly sorry about my hair; it’s always been that way.”
Conan
Gönderen Güray zaman: 20:31 0 yorum
Etiketler: Conan O'Brien, I'm with Coco
27 Aralık 2009 Pazar
Dikkat İç Mihrak…
İç mihrak çalışmalarını takip ettiğim güzel bir oluşum.Takip edilsin ve ettirilsin efenim.Ne olduklarını kendi ağızlarında duyalım
“iç-mihrak, kimin girip çıktığı belli olmadığı için komşuları rahatsız eden bir proje-konuttur. üyelerinin sayısı, kompozisyonu ve iç dünyaları sıklıkla değişir ama kolektif kültür-bozumu atölyesinden yükselen kahkaha gürültüsü değişmeden kalır. iç-mihrak çoğunlukla çıkartmalarla çalışsa da, sokakta dirlik ve düzeni bozacak her yönteme açıktır.
iç-mihrak’ın yakıtı, resmî ve popüler kültür fragmanları (ikonlar, ikonik kişiler, sloganlar, özlü sözler, içli sözler, çağdaş ve geleneksel değerler, inanç evrenleri vs.), ürünü ise sıklıkla mide kramplarının eşlik ettiği ve suçluluk duygusu tonu yüksek, kontrolsüz gülmeyle tanımlı öfori halidir.”
Bunlar da siteden bir kaç çalışma….
We’ll See You Very Fuckin Soon
Lars dedi ki : “Last question of the evening.Should Metallica not come back to İstanbul,should Metallica not come back to Turkey more than once every nine fuckin years ha..We’ll see you very fucking soon,Metallica loves you……”
Bu yaz sözlerini tutacaklar galiba.O zaman yeahhhhhhhhhhhh.
Yılın Takımı
Acısıyla tatlısıyla 2009 bitmek üzere.Her sene olduğu gibi uefa’nın resmi sitesinde yılın takımı oylaması sürüyor.Aşağıda benim nacizane seçimim.Hepsi bence eleştirilemecek düzeyde yılın en iyileri.Tamamen objektif olmaya çalıştım sadece gerard ve krasic seçimimde duygularım ön planda.Liverpool ne kadar kötüye gitsede Gerard bence dünyanın en iyi takım lideri.Şampiyonluk kazanamamaları ondan birşey götürmez.Sağlam kişilik bence futbol kalitesinden önce geliyor.Zira Krasic seçimimde daha doğrusu diğer aday Christiano Ronaldo’yu seçmemem tamamen kendisinin iticiliğinden geliyor.Futbolu karşısında boynum kıldan ince ama iticilik desen onda da dünya lideri.Ayrıca İbrahimovic’e de yer bulamadım Torres ve Messi’den yana oy kullandım.
Aşağıda ise yine uefa.com’dan 2001 yılına kadarki yılın takımları.2002 yılının takımında Rüştü ve Şenol Güneşi görmek gözlerimi yaşarttı.Nerden nereye dedirtti..
Periyodik Tablo Dediğin Böyle Olur
Eğitim sistemimize dair vazgeçilmez bir geyik vardır; bu öğrendiklerimiz gerçek hayatta ne işimize yarayacak diye.Herkes bir şekilde okula hayatında periyodik tabloyla karsılaşmıştır.Ben fenci olmadığım için çok da önemi yoktu benim için ama çoğu arkadaşımı hayattan soğutmuştu ezberlemesi filan.Şunu öğretmiş olasalardı daha iyi olmaz mıydı:)
Ders:Müzik
Konu:Metal Forever
Bir de böyle birşey var ama bunu Türk eğitim sistemi kaldıramaz,halk hazır değil…
Gönderen Güray zaman: 06:59 0 yorum
Etiketler: metal, müzik, periyodik tablo