23 Ekim 2009 Cuma

Seks satacaksan al sana seks

Günümüz pop endüstrisi içinde Michael Jackson'ın ölümü ile onun gibi bir daha gelmez sesleri ve iyice ortaya çıkan pop ikonlarının yaratıcılık sorunu artık içinden çıkılamaz bir hal aldı.Kitleleri peşinden koşturacak yeni yıldızların çıkmaması ,çıkanların ise içi boş bir şekilde pazarlanması sektörün kendi kendini darağacına götürdüğünün bir kanıtı. Şimdiki pop ikonları sistemin çarklarının dönmesi için yaratıcılıklarını konuşturmak yerine daha ucuz pazarlama stratejilerine kucak açıyorlar.SEKS'i daha daha gözümüzün içine sokmaya başladılar.


Mesela bu yazı için aşağıdaki shakira görselini google'da aratırken google'ın bana vermiş ilk arama önerisi shakira kalçası ve yanında 49.000 sonuç göstereceğini vaat etmesi gerçekten bu işin bokunun çıktıgını gosteriyor.



Eğer sattıkları ticari bir malsa onu talep edenlerin istekleri doğrultusunda şekillenmesi normal.Tamam buraya kadar kabul edilebilir.Pop kültürünün temelide bu zaten..Ama işin asıl ilginç olan yanı tüm olayın arz-talep ilişkisi içinde değerlendirilmesinden ziyade sanatsal bir duruş olduğunu savunmaları.Ortaya koydukları işte ticaret-sanat dengesini estetik öğeleri pazarlayarak tutturmaya çalışmak kısa vadede yırtmaktan başka birşey değil.Hal böyle olunca olayın erotizmden çok salt pornoya dönüşmesi kaçınılmaz bir son.



.Götüren götürüyor parayı.Nekadar anlatsak boş, işte burda imdadımıza eski dost Rammstein çıkıyor ve seks satacaksan al sana seks diyerek kapağı güzel koyuyor.Yeni albümünün ilk klibi Pussy adından da anlaşılacağı gibi konuya direk parmak basıyor.Grup elemanlarının seks fantezilerini anlatan klip sansürde ağır kayıp versede anlatmak istediğini cok güzel anlatıyor..


22 Ekim 2009 Perşembe

İçine edilen maç


Türk televizyonculuk tarihine altın harflerle geçecek olan dijital platform savaşlarının canlı şahidi olarak fenerin maçının içine edilmesine mi yanayım,yayıncılık ilkesi olmayan
kanallara mı yanayım bilemedim..Ortada iki yayıncı kuruluşun çıkar çatışmasında olan
maça oldu..Ey d-smart o logoyu koydunda noldu..yayın haklarını korumus mu oldun?
Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler ama pek de iyi bir reklam olmadı senin için ki her logon çıktıgında futbol kültürümüzün içindeki derin küfür haznesinden güzel örnekler seçtim.Bilesin...

Atatürk ve İzmir

Adres,numara 248,Kordon...
Naim Palas...İkinci Kat...
Cumbada Oturuyor Mustafa Kemal.
sevmez fazla yemeği,
leblebi var yine önünde...
Garson titriyor.Çünkü çocuk rum.
sesleniyor Gazi,şevkatli bir ses tonuyla...
"Vre Dimitri" diyor,"gel bakalım"
Çocuk ,"buyur paşam" diyor,ş'leri dili dönmeyen,kırık dökük Türkçesi'yle

"Sizin Kosti" diyor...işgal sırasında İzmir'e gelen Yunan Kralı Konstantin'i kastederek...
-Sizin Kosti geldi mi buraya?
-Geldi pasam.
-Oturdu mu bu masaya?
-Oturdu Paşam
-Güneş batarken rakı içti mi?
-İçmedi pasam

-Ee o zaman sormadın mı çocuk, ne halt yemeye almış İzmir'i??


11 Ekim 2009 Pazar

Pierre pierre pierre..


Ne kadar özlemişiz seni Pierre...

Acun Ilıcalı'nın yeni yarısma programı Devler Ligi vesilesi ile tekrar Türkiye'ye gelen Pierre reyting kaygısı ile öne cıkmaya calısan futbolcu olmus ama adam olamamış tanjular,oktaylar,ermanlar,sergenler arasında yine farkını ortaya koydu..
Hosgeldin tekrar aramıza..

2 Ekim 2009 Cuma

aşk kişi kişiliktir

değişir rüzgarın yönü,
solar ansızın yapraklar;
şaşırır yolunu denizde gemi,
boşuna bir liman arar.
gülüşü bir yabancının,
çalmıştır senden sevdiğini;
içinde biriken zehir,
sadece kendini öldürecektir;
ölümdür yaşanan tek başına
aşk iki kişiliktir.

bir anı bile kalmamıştır,
geceler boyu sevişmelerden;
binlerce yıl uzaklardadır,
binlerce kez dokunduğun ten;
yazabileceğin şiirler,
çoktan yazılıp bitmiştir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.

avutamaz olur artık
seni bildiğin şarkılar;
boşanır keder zincirlerinden
sular tersin tersin akar;
bir hançer gibi çeksen de sevgini
onu ancak öldürmeye yarar:
uçarı kuşu sevdanın
alıp başını gitmiştir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.

yitik bir ezgisin sadece,
tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
düşlerinde bir çocuk hıçkırır
gece camlara sürtünürken;
çünkü hiç bir kelebek
tek başına yaşayamaz sevdasını,
severken hiçbir böcek
hiç bir kuş yalnız değildir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.

Ataol Behramoğlu




Lavinya

sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.

sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.

sana gitme demeyeceğim,
ama gitme, lavinia.
adını gizleyecegim
sen de bilme, lavinia.

Özdemir Asaf



1 Ekim 2009 Perşembe

Beyazperde Kahramanlarım

Sinema televizyon ile hayatıma girdiğinden beri benim için en büyük tutkularımdan biri olmustur.Kimi zaman sinema salonlarında büyülü perdede , kimi zaman bilgisayar ekranında piksel piksel kimi zamansa televizyon kanallarında reklamlar arası can çekişirken izlediğim bu sanal kahramanlarımı ilk defa burada hep birlikte anmak istedim.Kimler yok ki içinde.Sinema tarihinin ağır topları gerilim üstadıHitchcock usta,charlie chaplin namı değer şarlo,scarface tony montana, ufka bakan guguk kusu , kötülüğün timsali Darth Vader vs vs..hepsi kendi başına birer sinema ikonu olmus filmler,oyuncular,karakterler ve yönetmenler.İlk aklıma gelenler bunlardı,burda olmayan diğer efsanelere de haksızlık yapmak istemem.Bunlar ve diğerleri...Hepsi sinema denilen deryanın içinde susuzluğumuzu gideren bir damla hayatlar...

Thank god for cinema....

İyi ki doğdun Yüce Ruh


Günün anlam ve önemine ilişkin google güzel bir doodle yapmış.

Bu günü özel kılan ise Hindistan Bağımsızlık Hareketi'nin siyasi ve ruhani lideri Mohandas Karamçand Gandhi yani bildiğimiz adıyla Mahatma Gandhi'nin doğum günü ve aynı zamanda Gandhi'ye ithafen Dünya Şiddete Hayır Günü olması..Barış dolu yıllara

Marx Soho'da


Tamam, itiraf ediyorum; kapitalizmin, varlığını sürdürmek için göstereceği ustalığı hesaba katmamıştım. Hasta sistemi yaşatabilmek için bu kadar etkili ilaçlar olabileceğini düşünememiştim. Endüstriyi ayakta tutacak savaşlar çıkarmak... yoksulluklarını unutturmak için insanları şoven milliyetçilik duygularıyla çılgına çevirmek... dinci fanatiklerin kitlelere seslenip insanları uyutması... İsa geri döneceğini vaat etmişti, değil mi? İsa’yla tanıştık. Geri döneceği falan yok... 1848’de kapitalizmin sonunun geldiğini düşünmekle yanılmışım. Zamanlamam biraz kaydı. Belki iki yüz yıl kadar......

Genco Erkal, Amerikalı yazar Howard Zinn'in kaleme aldığı 'Marx in Soho' adlı oyunla New York'ta tiyatroseverlerle buluşuyor.

Erkal’ın güncelleştirdiği oyun, Karl Marx’ın baştan sona yaşamını, aile ilişkilerini, güncelliğini yitirmeyen düşüncelerine ince bir mizahla deginirken, kapitalizmin yaşadığı büyük kriz dolayısıyla, yeniden gündeme gelen Marxist düşüncenin hesaplaşmasını anlatıyor.

Marx bir günlüğüne tanrıdan izin alıp yıllarca yasadigi SoHo, Londra'ya gitmek ister. Amacı insanlarla daha once söyledikleri hakkinda konuşmaktır. Yanlışlıkla New York SoHo'ya yollanır…


http://www.ntvmsnbc.com/id/25005666/


İlk Kural

Merhaba...


bu blog deryasının ıcıne neden ve nasıl gırdıgıme daır dedelerımızın babalarımızın hıkayelerı gıbı seneee bin dokuzyuzzzzzz die baslamayacagım anlatmaya hayatımı.


Hayat ınsanları bellı belırsız surukluyor,yıpratıyor ve cogu ınsan aslında olmak ıstemedıklerı yerlerde buluyorlar kendilerini.İşin gercek tarafı ıse her ınsan kendı ıradesı dısında bır yerlerde buluyor sadece kendı gucu ve ıradesı ıle cok az bır yon verebılıyor hayatlarına..geri kalanlara da var oldukları konumu kabullenme kalıyor..işte bu noktada ortaya cıkıyor ınsanın ıcınden bu tur sozcuk obekleri..kimi zaman yakın arkadasla ıcılen kahve ortamlarına malzeme oluyor..kimi zamanda işte boyle sanal ortamlarda piksel piksel ortaya cıkıyor..


Yani işin ozu aynı...paylasmak...yaşadıgını hıssetmek...nazım hıkmet ne guzel demiş , yarin yanagından gayri her yerde herseyde hep beraber diyebilmek için...paylaşmak yani bireyler arasında duygu ve düşünce alısverişi..işte bu blogun var olma nedeni de bu...okumak yetmez duyguları paylasmak icin, asıl onemlı olan bu duygu ve dusuncelerı kendininmiş gibi sahiplenme..işte o zaman paylaşma mümkün olacaktır...

bu blog 2009 eylulun sonunda tam da bu amacla acılmıstır...ben hayatım boyunca durmadan yazdım ve yazmaya devam edecegım..ama bu kelıme halıne gelmıs duygularım ve dusuncelerım bir baskasında hayat bulamazsa sayfalar ve cıltler arasında bogulur gıder..paylasmak lazım demiş nazım..işte karsınızda sıze ayna olacak siz..bu blog sizsiniz